Barış Klinik

SANCILI ADET GÖRME

Sancılı adet görme, dismenore, adet sancısıAdet kanaması sırasında ağrı hissedilmesine “dismenore” denmektedir.

Adet sancısı alt karın bölgesine lokalize olup, bele, sırta ve bacaklara da yayılabilir.

Ağrı genellikle adet başlamadan bir gün önce başlar.  Adetin özellikle ilk günü çok şiddetlidir ve en çok 2-3 gün sürer.

Adet sancısı olan kadınlarda aynı zamanda bulantı, baş ağrısı, kabızlık veya ishal gibi yakınmalar da izlenebilir.

Adet Sancısı (Dismenore) Türleri
Adet sancısına neden olabilecek altta yatan herhangi bir hastalık saptanmaz ise bu duruma “primer dismenore” denmektedir.  Genellikle ilk adet kanamalarından itibaren olan dismenore türüdür.

“Sekonder dismenore” terimi ise adet sancısına neden olan altta yatan başka bir hastalık varlığında kullanılır ve sonradan kazanılmış bir problemdir.

Primer dismenore toplumdaki kadınların yaklaşık olarak % 50’sini etkilemektedir.  Genellikle adolesan dönemiyle birlikte başlar ve ilerleyen yaşla birlikte veya gebeliklerden sonra şiddetini azaltır.

Sekonder dismenore ise daha nadir görülür ve başlangıçta yokken ilerleyen yaşla herhangi bir dönemde başlayabilir.

Adet Sancısı Neden Olur?
Adet döneminde oluşan sancının nedeni adet kanının dışarı atılması için oluşan rahimdeki kasılmalar ve rahimdeki dolaşımın azalmasıdır. Bu dönemde rahim içinden salgılanan “prostaglandin” adı verilen maddeler sinir uçlarını uyararak ağrı hissedilmesine sebep olmaktadır. Prostaglandinler vucüdumuzdaki pek çok dokuda bulunan ağrı maddeleridir.

Bazı kişilerde adet sancıları ile birlikte bulantı kusmalar da tabloya eklenebilir. Bulantı ve kusmalar da postaglandinlerin etkileri ile oluşmaktadır ve dismenorenin şiddetli olduğunu göstermektedir.

Genel olarak yumurtlamanın olduğu adet sikluslarında sancılı adet görülür.  Yani adet döneminde bir miktar dahi olsa sancı olması oldukça normaldir ve kadının o adette yumurtladığının göstergesidir. Ancak bu ağrı bazen kadının yaşam kalitesini bile etkileyebilir.

Bazı durumlarda rahimdeki kanın dışarı atılırken geçtiği servikal kanal normalden daha dar olabilir veya rahim ters pozisyonda (retrovert) olup kan kolayca boşalamaz. Bu durumlarda rahmin kasılarak kanı dışarıya atmaya çalışması ağrıya neden olmaktadır.

Sekonder dismenore ise masum bir hastalık değildir. Genellikle üreme organlarını içine alan bir hastalığın göstergesidir.  Özellikle “endometriozis” denilen hastalıkta belirgin olarak adet sancısı vardır ve bu ileri yaşlarda ortaya çıkmıştır.

Sekonder (ikincil) dismenorenin diğer nedenleri olarak; adenomiyozis, myomlar, uterus, tüplerin iltihabi hastalığı (PID) ve spiral kullanımı sayılabilir.  Ayrıca rahim ağzındaki (serviks) “servisit” adı verilen enfeksiyonlar ve geçirilmiş kürtajlara bağlı daralmalar da adet kanının dışarıya boşalmasını engelleyerek dismenore şikayetine yol açabilir.

Adette Sancı Nasıl Tanı Alır?
Adet sancılarının tanısı, hastanın şikayeti ile kolayca konabilir.  Ancak şikayetin herhangi bir nedene bağlı olup olmadığı bir muayene ve ultrason tetkiki ile incelenmelidir. Gerekirse bazı kan ve hormon testleri istenebilir.

Hem tanı hem de tedavi amacıyla özellikle ilaç tedavisine dirençli durumlarda teşhis ve tedavi amaçlı laparoskopi ameliyatı yapılabilir.

Ağrılı Adet Görme Nasıl Tedavi Edilir?
Primer dismenore tedavisinde non-steroid anti inflamatuar (NSAİ) grubuna giren ağrı kesiciler oldukça etkilidir.

Bu ağrı kesicilerin kullanımına adet başlamadan bir gün önce başlandığında etkileri daha da belirginleşir.

Non steroid anti-inflamatuar ilaçlar dokuda üretilen prostaglandinlerin üretimlerini engelleyerek kişilerin ağrı ve bulantı şikayetlerini azaltmakta veya tamamen geçirmektedirler.

Ağrı kesicilere rağmen ağrı kesilmemişse uygun kişilerde doğum kontrol hapları kullanılabilir.  Doğum kontrol hapları ile yumurtlama (ovulasyon) baskılanarak genelde etkili bir şekilde tedavi sağlanabilir.

Sekonder dismenorede (belli bir nedene bağlı sancılı adet görmede) ise tedavi nedene yönelik olmalıdır.

Sekonder (ikincil) dismenore sebebi olabilecek myom, endometriosis, polip, spiral kullanımı, endometrit veya servisit gibi nedenlerin varlığı aydınlatılmalıdır.

Tüm bu tedavilere rağmen ağrı yine de kesilmemişse veya sekonder dismenore varsa altta yatan hastalığı saptamak gereklidir.  Bu amaçla laparoskopi uygulanarak karın içi organlar izlenebilir ve bu sırada bir takım cerrahi işlemlerle şikayetler giderilebilir.

 

 

ADET AĞRISINDA İLAÇ VE DİĞER TIBBİ TEDAVİLER
Şiddetli adet ağrıları (dismenore) adet görülen ilk yıllardan itibaren sürekli her ay yaşanan bir sorun olabileceği gibi kimileri için de önceleri yokken ilerleyen yıllarda birden başlayan bir sorun olabilir. her iki durumda da hastanın kendi kendine ağrısını hafifletmek için alabileceği bazı önlemler ve tıbbi olarak uygulanan bazı tedavi yöntemleri mevcuttur. Adet sancısı ağrı kesicilerle geçiştirilmesi gereken bir durum değildir, ciddi ve sürekli olan adet sancıları mutlaka altta yatan bir patolojinin varlığı açısından değerlendirilmelidir ve varsa sebebe yönelik tedavisi uygulanmalıdır.

İlaç tedavisi:
Adet ağrıları için uygulanan ilaç tedavilerinin başında non-steroid antienflamatuar gruptan ağrı kesici ilaçlar gelir , özellikle naproksen sodyum ve ketopreofen içerenler tercih edilir. adet ağrılarına neden olan prostaglandinlerin üretimini azalttıkları için faydalı olurlar. Bu tür ağrı kesivi ilaçların adet sancıları başlamadan bir-iki gün önce alınması ve adet döneminde almaya devam edilmesi daha faydalı olacaktır. Hastalar genellikle adetin ve ağrının başlayacağı günü tahmin edebilir ve bir gün önceden ağrı kesici içmeye başlayabilirler. Bu ilaçları kullanırken mide ülseri olanların dikakt etmeleri gerekir, mide eüzerinde yan etkileri olabilir. Ağrı kesci ilaçlar hasyanın adet kanamasını azaltabilir ancak bunun bir zararı yoktur. Adet kanamasının ağrı kesicilerle azalmasının halk arasında sanılanın aksine hiçbir  sakıncası yoktur.

Ağrı kesici ilaçların yeterli durumlarda daha az uygulanan ilaç tedavisi de doğum kontrol hapları ile uygulanan tedavidir. Doğum kontrol hapları (oral kontraseptifler) yumurtlamayı (ovulasyonu) engellerler. Adet ağrılarının oluşmasında yumurtlama olması da bir faktördür. Bu sayede doğum kontrol hapları adet ağrılarını azaltabilir. Tabi bu tedavi seçeneği ancak çocuk istemi olmayan hastalarda uygulanabilir.

İlaç dışında uygulanan tedavi uygulamaları:
Özellikle orta yaşlarda sonradan gelişen adet ağrılarında laparoskopi veya diğer tanısal yöntemlerle sebep olan endometriozis, myom, , polip, yumurtalık kisti benzeri bir patoloji saptanmış ise buna yönelik ameliyat tedavisi uygulanabilir. Ağrıya neden olan hastanın spiral kullanması ise spiral çekilebilir.
Bunun dışıdna günümüzde pek uygulanmayan eski yıllarda denenmiş olan uterosakral sinir transeksiyonu (rahme giden sinirlerin ameliyatla kesilmesi) gibi yöntemler vardır. Çok şiddetli ve hiçbit tedaviye yanıt vermeyen ısrarlı ağrılarda rahim ve yumurtalıkların ameliyatla alınması son çare olsa da pratikte pek gerekmemektedir.

Ayrıca genç kızlarda görülen adet ağrılarının adetin ne olduğu konusunda bilgisi az olan ve bu bilgisizlilkten dolayı korku ve endişe yaşayan kızlarda daha çok görüldüğü saptanmıştır. Bu hastalar adet konusunda aileleri tarafından bilgilendirilmemişlerdir hatta yanlış olarak adet kanamasının pis, kirli olduğuna inanmışlardır. Bu hastaların adet mekanizmaları ve adet kanamasının ne olduğu konusunda bilgilendirilmeleri de rahatlamalarını ve ağrılarının azalmasını sağlayacaktır.

 

 

ADET AĞRISININ NEDENLERİ
Adet ağrısının (sancısının) şiddetli olması yani dismenore öncelikle primer dismenore ve sekonder dismenore olmak üzere ikiye ayrılır. Primer dismenore adetin ilk başladığı yıllarda başlayan sürekli adet sancısı olmasıdır. Sekonder dismenore ise önceden yokken genellikle 25-35 yaşları arasında sonradan bir nedene bağlı olarak gelişen dismenoredir.

Primer dismenorede sebep olarak herhangi bir patoloji veya hastalık yoktur. Burada ağrı tamamen doğal mekanizmalarla oluşmaktadır. Ağrıya sebep olan yumurtlama sonrası prostaglandin (PGF2α) denilem maddelerin salgılanması ve kanama zamanında rahmin kasılmalarıdır. Rahim içerisinde bulunan kanları atmak için kasılır bu da ağrıya neden olur. Doğum yapmayan genç kızlarda rahim ağzı dar olduğu için kanların boşalması zor olacaktır bu da daha fazla ağrıya neden olacaktır, doğumdan sonra ve genellikle 25 yaşlarında bu ağrılar hafifler.

Sekonder dismenore ise genellikle 25-35 yaşlarında sonradan bir sebebe bağlı oalrak gelişir. Burada sebep endometriozis, adenomyozis, myom, yumurtalık kisti, spiral, rahim içerisinde polip, enfeksiyonlar, PID, daha önce yapılan ameliyatlara bağlı karında yapışıklıklar, rahiç içerisnde perde (septum) bulunması gibi çok çeşitli olabilir. Rahim içerisinde perde olması (septum) ve rahim ağzının bazi ameliyatlar veya enfeksiyonlara bağlı zamanla daralması gibi durumlarda adet kanının dışarı atılması zorlaşır ve bu da ağrıya neden olur.

Ayrıca dismenorede neden adetle ilgisiz karın içerisinde veya pelviste bulunan başka bir patoloji olabilir hasta bunu sadece adet döneminde oluyormuş gibi tarif edebilir, bu ayrımın dikkatli yapılması gerekir.

LAPAROSKOPİ (KAPALI AMELİYAT)
KAPALI YÖNTEMLE AMELİYAT NEDİR?
Laparoskopi (L/S) kelime anlamı olarak (lapara – skopi) karın içerisini gözlemek anlamına gelir. Karın içerisindeki organların küçük bir delikten karın içerisine sokulan kamera yardımıyla gözlenmesine laparoskopi denir, bu esnada yardımcı aletlerle yapılan ameliyatlara laparoskopik ameliyat veya kapalı ameliyat denir (kapalı yöntemle ameliyat). Laparoskopik yani, kapalı yöntemle ameliyat tekniği kadın hastalıkları dışında genel cerrahi ve üroloji gibi uzmanlık alanlarında da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Laparokopik ameliyat yapılrken genel anestezi ile hasta uyutulduktan sonra göbek deliğinden ince uzun bir iğne (Veress iğnesi) ile karın içerisine girilerek karbondioksit gazı verilir ve karın şişirilir. Daha sonra göbek deliğinin hemen altından 1 santimetre kadar bir kesi yapılarak oradan karın içerisine trokar denilen boru sokulur. Bu borunun içerisinden karın içine ince boru şeklinde bir kamera ilerletilir. Bu ışıklı kamera ile karın içi aydılatılarak monitörden karın içerisindeki organlar izlenir. Çoğunlukla vajina içerisinden rahim ağzına bir alet takılarak laparoskopi sırasında rahmin çeşitli yönlerde oynatılması sağlanabilir, böylece daha iyi gözlem yapılabilir (bekar hastalarda takılmaz). Kamera yerleştirildikten sonra kasık bölgelerine yapılacak ameliyata göre bir veya bir kaç adet trokar daha yerleştirilir ve bunların içerisinden ameliyatı yapmak için aletler geçirilir. Ameliyattan sonra bütün aletler ve kamera çıkarılır, karındaki gaz tamamen boşaltılır ve deliklere dikişler atılır.

Laparoskopi ameliyatlarında açık ameliyatlara göre hastanede kalma süresi daha kısadır. Hasta genellikle ameliyattan 1 gün sonra hatta bazen aynı gün taburcu edilir.

Laparoskopinin (kapalı ameliyatın) avantajları:
– Cilt kesileri çok küçüktür.
– Kozmetik sorun yaratmaz, dikiş izleri hemen emen hiç belli olmaz.
– İşlem sonrası kesi yerine bağlı görülen ağrı en az seviyededir.
– Enfeksiyon riski azdır.
– Normal hayata veya işe dönüş çok çabuk olur.
– Yara yeri fıtığı görülme riski çok azdır.
– Bazı durumlarda açık ameliyata göre daha kolay bir görüş alanı sağlar.

Jinekolojide tanı amaçlı laparoskopi (kapalı ameliyat) hangi durumlarda yapılır?
– İnfertilite (kısırlık) durumunda, karın içerisinde yapışıklık varlığını veya tüplerde tıkanıklık varlığını araştırmak amacıyla
– Endometriozis şüphesi
– Kronik pelvik ağrı
– Akut karın varlığında ayırıcı tanı amacıyla
– Pelvik kitlelerin ayırıcı tanısı
– Doğumsal (konjenital) anomalilerin tanısı

Jinekolojide tedavi amaçlı laparoskopi (kapalı ameliyat) hangi durumlarda yapılır?
– Dış gebelik
– Adezyolizis (karın içi yapışıklıkların açılması)
– Endometriozis
– Uterin perforasyon (rahmin delinmesi)
– Karın içerisinden yabancı cisim çıkarılması
– Tüplerin bağlanması (BTL)
– Tüplerle ilgili hastalıkların tedavisi
– Over (yumurtalık) torsiyonu
– Over kisti
– Endometrioma
– Polikistik over
– Pelvik abse
– Myomektomi
– Histerektomi (rahmin alınması)
– Onkolojik cerrahi

Hangi durumlarda laparoskopi (kapalı ameliyat) uygulanamaz?
– Ciddi kalp veya akciğer hastalığı
– Geniş abdominal veya diafragmatik fıtık
– Jeneralize peritonit
– İleus (barsak hareketlerinin durması)
– Kanama hastalıkları
– Aşırı karın içine kanama olan hastalar
– Şok
– Aşırı obezite veya aşırı zayıflık

Laparoskopinin (kapalı ameliyatın) komplikasyonları:
Küçük laparoskopik girişimlerden sonra %1-5 oranında, büyük operasyonlardan sonra %3-6 oranında çeşitli komplikasyonlar gelişebilir. Bunların bir kısmı açık ameliyatlarda da görülebilen komplikasyonlarken bir kısmı sadece laparoskopiye özel komplikasyonlardır. Bunlar:
– Genel anestezi ile ilgili komplikasyonlar
– Karbondioksitin aşırı emilmesi ile kalpte ritm bozukluğu ve dolaşım bozukluğu
– Barsak, mesane, dalak, karaciğer gibi karın içerisindeki organların yaralanmaları
– Damar yaralanmaları
– Sinir yaralanması
– Gaz embolisi
– Cilt altında gaz birikmesi (amfizem)
– Yara yeri enfeksiyonu
– Kanama
– Port-site metastaz
– Port-site herni: Jinekolojik nedenlerle yapılan laparoskopi sonrası trokar giriş yerindeki fasial defekte bağlı barsak fıtıklaşması yaklaşık 500’de bir oranında bildirilmiştir çalışmalarda (kaynak). Herniasyonun 10 mm ve üzerindeki trokar alanlarında daha sık görülmekle birlikte çok nadiren 5 mm giriş alanlarında da görülebildiği bildirilmiştir. 12 mm trokar alanlarında riskin çok daha fazla olduğu (1/161) bildirilmiştir (kaynak). Araştırmaların çoğunluğu 10 mm ve üstündeki fasyal defetlerin süture edilerek kapatılmasını önermektedir, bazı araştırmalarda 5 mm defektlerin de kapatılması önerilmiştir.  Bazı araştırmalarda süture edilerek onarılan fasyal defektlerde de herniasyon gelişebildiği bildirilmiştir bu nedenle  fasya ile birlikte peritonun da kapatılmasını önermektedirler (kaynak).

Laparoskopi (kapalı ameliyat) uygulamaları için riskli hastalar:
– Daha önce karın içi ameliyat (veya sezaryen) geçirmiş olan hastalar veya daha önce PID, divertikülit gibi karın içi enfeksiyon geçirmiş olan hastalar laparoskopi açısından daha riskli gruba girerler; bu hastaların karın içerisindeki yapışıklıklar laparoksopi sırasında organ yaralanmalarına neden olabilir.
– Ciddi kalp veya akciğer hastalığı olan bazı hastalar laparoskopi için uygun olmayabilir çünkü karın içerisinin karbondioksit ile şişirilmesi nedeniyle solunum daha fazla zorlaşabilir, kalp damar dolaşımı bozulabilir.
– Aşırı obez hastalar
– Aşırı zayıf hastalar: Batının şişirilmesi ve ilk trokar girişi esnasında organ yaralanması riski vardır.
– Daha önce göbek fıtığı veya karın ön duvarı ventral herni operasyonu geçirmiş hastalar: Bu hastalarda umblikal giriş yapılamaz, gerekirse başka alanlarda karına giriş uygulanır.
– Aşırı barsak distansiyonu
– Diafragmatik herni

Laparoskopik ameliyatlarda (kapalı ameliyatlarda) kullanılan aletler:
– Laparoskop: Laparoskopi esnasında karın içerisinin aydınlarılması ve görüntü alınması amacıyla kullanılan kamera sistemidir. Buradan alınan görüntü ameliyat masasının yanında bulunan monitöre aktarılır ve oradan izlenir.
– Trokar: Karın içerisine sokulan 5-10 mm çaplarında boru şeklinde aletlerdir (link). Trokarların içerisinden laparoskop ve diğer aletler geçirilerek karın içerisine ulaşılır.
– Grasper ve dişli dişsiz çeşitli forsepsler
– Koter
– Yıkama (irrigasyon) – Suction (emme, aspiratör)
– Clips
– Süturler
– İnsüflatör: Batına verilen karbindioksit gazının hızını ve basıncını ayarlayan cihaz.

Laparoskopide batına giriş ve pnömoperiton oluşturmak için açık (Hasson) veya kapalı (Veress) şeklinde adlandırılan iki farklı yöntem vardır.
Açık laparoskopi (Hasson tekniği): Bu yöntemde cilt, cilt altı ve fasyaya insizyon uygulanır, periton görülerek açılır ve direk gözlem altında künt uçlu trokar ile batına girilir ve trokara bağlanılan karbondioksit ile batın şişirilir, Veress iğnesi kullanılmaz. Direk gözlem altında batına girildiği için büyük damar ve organ yaralanmaları gibi komplikasyonlar daha az görülür. Genellikle umblikal bölgeden uygulanmakla beraber göbek fıtığı vb. durumlarda başka alanlardan da uygulanabilmektedir. Kapalı yönteme göre daha uzun vakit alır. Genellikle daha önce ameliyat geçirmiş hastalarda tercih edilir, fasya altındaki yapışıklıklar görülebilir. Halen yaygın uygulanan bir yöntemdir.
Kapalı laparoskopi (Veress iğnesi): Bu yöntemde batın ön duvarı eleve edildikten sonra Veress iğnesi ile batın duvarındaki tüm katlar delinerek gözlem olmadan batına direk giriş yapılır. Daha kısa süre alır. Veress iğnesinin arkasına takılan karbindioksit ile batın şişirilir ve daha sonra aynı yerden yine gözlem olmadan körlemesine trokar girişi yapılır. Genellikle umblikus altından uygulanır ancak umblikal herni vb. durumlarda subkostal alandan veya yan gölgelerden giriş yapılabilmektedir. (Palmer’s point: Solda midklacikular hatta subkostal çizginin 3 cm altı giriş noktası olarak kullanılabilmektedir. Bu yöntem kullanılacağı zaman midenin nagogastrik ile boşaltılması önemlidir. Hepatosplenomegalisi olan veya daha önce mide-dalak operasyonu geçiren hastalarda tercih edilmemelidir.)
Direk trokar ile giriş tekniği: Bu teknikte Veress iğnesi kullanılmadan batın ön duvarı eleve edilerek direk trokar ile giriş yapılır ve pnömoperiton oluşturulur.

2012 yılında yayınlanan Cochrane review’de laparoskopik giriş teknikleri karşılaştırılmıştır (kaynak). Açık giriş yöntemi, kapalı veress yöntemi ve direk trokar girişi karşılaştırılmıştır. Büyük damar ve organ yaralanmalarında hiçbir tekniğin diğerine üstünlüğü gösterilememiştir. Açık giriş tekniğinde Veress iğnesi ile girişe göre başarısız giriş oranı daha az saptanmıştır. Direk trokar girişinde Veress girişine göre başarısız giriş oranı, omental yaralanma ve ekstraperitoneal gaz şişirme daha az görülmüştür.

Umblikal ve diğer abdominal giriş alanları dışında transuterin, transvajinal giriş gibi abdomen dışı giriş alanları da tarif edilmiştir. Transuterin girişte Veress iğnesi uterin fundustan geçirilerek batın şişirilir. Transvajinal girişte Veress iğnesi posterior forniksten Douglas’a geçirilerek batın şişirilir. Günümüzde yaygın uygulanmayan yöntemlerdir.

GAZSIZ LAPAROSKOPİ
Gazsız laparoskopide karın içerisinin şişirilmesi için gaz (karbondioksit) kullanılmaz, bunun yerine batın duvarı özel aletlerle yukarı kaldırılarak karın içerisinde ameliyat yapılabilecek kadar boş alan oluşturulur. Bu yöntemin geliştirilmesindeki amaç ciddi kalp-akciğer yetmezliği nedeniyle pnömoperiton oluşturulamayan hastalarda laparoskopi uygulayabilmek ve karbindioksit ile pnömoperiton oluşturmanın nadir de olsa yan etkilerinden kaçınmaktır. En önemli avantajlarından birisi genel anestezi olmadan spinal anestezi ile uygulanabilmesidir. Gebelikte laparoskopi uygulanması halinde karbondioksite bağlı asidoz ve artan karın içi basınca bağlı venöz kan dönüşü azalması gibi risklerden kaçınmayı sağlayabileceği bildirilmiştir (kaynak). Ayrıca trokar giriş alanlarından gaz kaçması kaygısı olmadığından daha çeşitli ve fleksibl aletler kullanılabilmektedir, sütur atma ve içerideki kitleyi dışarıya çıkarma gibi işlemler daha kolay yapılabilmektedir. Açık ameliyatlarda (laparotomi) kullanılan aletlere benzer bir çok alet, makas, forseps, klemp vb. kullanılabilmektedir.  Dezavantajı karın ön duvarını kaldırmak için kullanılan alet sistemlerinin yaygın olmaması ve pahalı olmasıdır.