Barış Klinik

SİFİLİZ (Frengi)

Bu bölümde cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer alan Sifiliz (Frengi) hastalığı ile ilgili bilgileri bulabileceksiniz.

Sifiliz (frengi) nedir, Treponema Pallidum (T. Pallidum) nasıl bir bakteridir, sifiliz (frengi) hastalığının evreleri, sifiliz belirtileri, sifiliz tanısı için kullanılan laboratuar testleri, sifiliz tanısı nasıl konur ve frengiden korunma yolları nelerdir gibi önemli konu başlıkları da bu bölümde yer almaktadır.

Sifiliz nedir?
Sifiliz (Syfilis), cinsel temasla veya yara yerinden (bütünlüğü bozulmuş deriden) bulaşan ciddi bir bakteriyel hastalıktır.

Vücutta kan yoluyla dağıldığından hayati organlara büyük zararlar verebilir.

Sifiliz (Syfilis) ülkemizde halk arasında “frenklerin hastalığı” anlamında “Frengi” ismi ile de anılmaktadır. Sifiliz ilk çıktığında bir “Hristiyan hastalığı” olarak görülmüştür,

Sifiliz Avrupa’da ve Anadolu’da pek çok yazar tarafından şiir ve romana konu olmuştur.

Tarihte Sifiliz
Frengi, 16. yüzyılda tüm Avrupa ve Asya kıtalarını kasıp kavuran bir cinsel hastalık olmuştur.

16. yüzyılda İtalyan, Almanlar, Polonyalılar tarafından “Fransız” hastalığı, Fransızlar tarafından “İtalyan” hastalığı, Hollandalılar tarafından “İspanyol” hastalığı, Ruslar tarafından “Polonya” hastalığı, Tahitililer tarafından “İngiliz” hastalığı olarak anılmıştır.

Sifilizin bu “milli isimler” ile anılmasının nedeni ise denizciler ve askerlerin gittikleri bölgelerdeki fahişelerle olan temasıdır.

Sifiliz etkeni nedir?
Sifiliz (syfilis) etkeni spiroket türü “Treponema Pallidum” (T. Pallidum) adı verilen bir bakteridir.

Tedavi edilmezse frengi üç değişik evrede kendini gösterir.

FRENGİ HASTALIĞI EVRELERİ
Birinci evre frengi (Primer Sfiliz)
Enfekte kişi ile cinsel temastan sonra 10-90 gün arasında ortalama 21. günde şikayetler görülmeye başlamaktadır.

Olguların % 95’inde genital organ çevresinde “şankr” (chancre) adı verilen sert bir zemin üzerinde ağrısız, sınırlı, yüzeyel ve ülserleşmiş tek bir lezyon vardır. Çok nadiren birden çok lezyon vardır.

Şankr erkekte penis derisi üzerinde veya rektumda, kadınlarda ise vulva (dış genital alan) veya nadiren vajina içinde, rektumda olur. Hastalarda kasık bölgesinde lenf bezi şişmesi (lenfadenopati) olur ve bir veya bir buçuk ayda kaybolmaktadır.

İkinci evre frengi (Sekonder Sfiliz)
Enfeksiyonun kapılmasından 6-8 hafta sonra başlayan ikinci evre en bulaşıcı olan dönemdir. Hastalık başladıktan ortalama 2 ay sonra girilen bu dönem, 3. veya 4. yıla kadar sürebilmektedir.

Frenginin ikinci devresi cilt döküntüleri ile karakterizedir. Bu dönemde göğüste veya kol ve bacaklarda başlayan kaşıntısız döküntüler cilde yayılmakta, bu şekilde el ve ayak içleri, makad koyu kırmızı bir renk almaktadır.

Vulva (kadınlarda dış genital alan) veya skrotum (erkeklerde torbalar) alanlarında geniş, yayvan, beyazımtırak, siğil benzeri lezyonlar görülebilir ki bu lezyonlara “Condyloma Latum” (Kondiloma Latum) adı verilir.

Sifilizde görülen kondilomlar HPV enfeksiyonuna bağlı kondilomalardan farklıdır.

HPV enfeksiyonları ve genital siğil kondilomları hakkında ayrıntı için   >>>

Ayrıca sfilizin ikinci evresinde ateş, boğaz yanması, kilo kaybı, halsizlik, baş ağrısı ve büyümüş lenf nodları izlenebilmektedir.

Latent evre frengi (Gizli Dönemdeki Sfiliz)
Latent (gizli) evrede hastalığın hiç bir klinik belirtileri olmamasına rağmen serolojik testler pozitiftir. Bu dönem erken ve geç latent dönem olarak ikiye ayrılmaktadır.

Erken latent dönem hastalığın alınmasına rağmen iki yıla kadarki dönemde hastalık bulgusunun olmaması, geç latent dönem ise iki yıldan daha uzun bir süre hastalık bulgusunun olmaması ile karakterizedir.

Erken ve geç gizli dönemin ayrılması hastalığın bulaşıcılığı ve tedavi için önemlidir.

Erken latent syfilisde tek doz uzun etkili penisilinler ile tedavi sağlanırken, geç latent syfilisde birden çok sayıda enjeksiyone gerek vardır.

Latent döneme geçen hastaların yarısı üçüncü evreye geçmekte, % 25’i bu evrede kalmakta, % 25’i ise kendiliğinden iyileşmektedir.

Üçüncü evre frengi (Tersiyer Sfiliz)
İhmal edilen veya kesin tanısı konulamayan olgularda hastalık başladıktan 1-25 yıl sonra üçüncü evre başlamaktadır. Bu evre 50 yıl sonra dahi başlayabilir.

Sfilisin bu döneminde kılcaldamarların hasarına bağlı olarak “gom” adı verilen yumuşak şişliklerin oluşması tipiktir. Gomlar, dokudaki inflamasyona bağlı “granuloma” yani reaksiyonel şişliklerdir.

Gomlar iskelet sistemi de dahil olmak üzere vücudun her yerinde ortaya çıkabilir.

Hastalarda sinir hasarına bağlı olarak menenjit, şiddetli ağrılar, felç ve ölüm gelişebilir.

Sililis belirtileri nelerdir? (Genel belirtiler)
Frengi (Syfilis) 10-90 gün içinde, ortalama 21 günde belirtilerini verir. Bunlar:

Şankr (ağrısız, düzgün yüzeyli, kırmızı, temas yeri olan genital bölgede bulunan yaralardır)
El ayasında veya ayak tabanında renksiz lekeler veya çizgiler
Deri lezyonları
Ağızda ve boğazda tahriş
Raş (döküntü)
Saçlarda dökülmeler

Konjenital Sifiliz nedir? (Doğuştan Gelen Frengi)
Sifiliz, gebelikte veya doğum sırasında anneden bebeğe geçip bebekte hasar oluşturabilir; buna “konjenital (doğuştan gelen) sifiliz” adı verilir.

Hamilelik sırasında sifiliz saptanması durumunda mutlaka penisilin grubu ilaçlarla tedaviye başlanmalıdır.

Nörosifiliz nedir? Norosifiliz nasıl tanınır?
Sifilizin sinirsel tutulumuna “nörosifiliz” adı verilir. Günümüzde antibiotiklerin kullanımı ile norosifiliz görülme sıklığı azalmıştır.

Nörosfiliz frengi hastalığının en kötü komplikasyonudur.

Nörosfiliz günümüzde daha çok tanısı gecikmiş olarak konulanlarda, immun direnci baskılı veya HIV pozitif olan kişilerde daha sık olarak izlenmektedir.

Sinir sistemine bağlı tutulumlarda kişilerde huy değişiklikleri, demans (bunama), Tabes Dorsalis, kısmi veya yaygın felçler oluşabilmektedir.

Beyin omurilik sıvısında lokosit (beyaz kan hücreleri) artışı ile nörosifiliz tanısı konulabilmektedir. Yine beyin omurilik sıvısından VDRL veya FTA-ABS testleri ile de tanı kesinleştirilebilmektedir.

Bazı otörlerin düşüncelerine göre, HIV taşıyıcılığı olan her hastaya lomber ponksiyon yapılarak omurilik sıvısından nörosfiliz taraması yapılmalıdır.

Frengi tanısında kullanılan laboratuar testleri nelerdir? (Syfilis tarama testleri)
Syfilis tanısında en sık olarak kullanılan laboratuar testleri:
Cilt döküntülerinden T. Pallidum izolasyonu
VDRL (Venereal Disease Research Laboratory)
RPR (Rapid Plasma Reagin)
Neson Testi
FTA-ABS Testi
FTA Testi (Floresan Treponema Antikor)
TPHA Testi (Treponema Hemaglütinasyon)

Bu testler arasında en spesifik (güvenilir) olanlar FTA Testi ve TPHA Testidir.

Sifiliz tanısı nasıl konur?
Sifiliz tanısını koymak zordur. Çünkü frengi hastalığı pek çok hastalığı taklit eden klinik görünümler oluşturabilmektedir.

Sifiliz, birinci ve ikinci evrede kişideki cilt lezyonlarından ve bu lezyonlardan alınan örneklerden treponema (T. Pallidum) bakterisinin izolasyonundan konulmaktadır.

RPR (Rapid Plasma Reagin) testi ve VDRL (Venereal Disease Research Laboratory) testleri ucuz olmaları ve hızlı sonuç vermeleri nedeni ile tarama testi olarak kullanılabilir. Ancak VDRL ve RPR daha pek çok rahatsızlıkta da pozitifleştiğinden güvenirlikleri azdır.

Nelson testi, FTA (Floresan Treponema Antikor) testi ve TPHA testi (Treponema Hemaglütinasyon) testi sifiliz tanısını koymada ve tedavinin gidişatını izlemede önemlidir. Bu testler VDRL ve RPR testlerine göre daha iyi sonuçlar verir, ancak daha pahalıdırlar.

Birinci evrede 10. ile 20. günler arasında FTA ve TPHA testleri pozitifleşir, birinci ayın sonuna doğru Nelson Testi pozitifleşir. Birinci evreden sonra tüm testler pozitifleşmektedir.

Uygun sfiliz (syfilis) tedavileri ile tüm testler negatifleşmektedir.

Sifiliz cilt harici kalbi, damarları, kemikleri, gözleri, beyini ve omuriliği tutabiliyor…
Sifilis tedavi edilmediği takdirde ilerleyerek kalbi tutarak aort damarı iltihabı (aortit) ve aort anevrizması yapabilmektedir. Yine gözleri tutup körlük, kemikleri tutup kemik çöküntüleri yapabilmektedir.

Sifilisin en tehlikeli tutulumu ise “Nörosyfilis” olarak bilinen merkezi sinir sistemine (beyin ve omuriliğe) yerleşmesidir.

Sifilizin merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak Tabes Dorsalis, kısmi veya tüm vucutta felçler ve ölüm gelişebilir.

Sifiliz tedavisi nasıl yapılır?
Erken teşhisle sifilizin tedavisi kesin olarak mümkündür.

Sifilis teşhisi konulduktan sonra tedavisi penisilin grubu antibiotiklerle yapılmaktadır. Özellikle Penisilin G gebelikte dahi rahatlıkla kullanılabilmektedir.

Gebelik haricinde ve penisilin alerjisi olan kişilerde seftriaxon, azitromisin, doxycycline türü alternatif antibiotik tedavileri tercih edilebilmektedir.

Sifiliz (Frengi) korunma yolları nelerdir?
Sifiliz (Frengi) mukoza veya hasar görmüş cilt dokusuna direkt temasla bulaşan bir hastalıktır.

Her ne kadar prezervatif kullanımı direkt teması ve hastalığın geçişini büyük oranda azaltsa da kesin olarak engellememektedir. Çünkü sfiliz genital olmayan organlardan da geçebilmektedir.

Diğer taraftan syfilis (frengi) tuvaletlerden, günlük aktiviteler sırasında temasla veya elbiselerin ortak kullanımı ile de geçebilmektedir.

Çok eşlilikten uzak durmak, ilişkilerde latex prezervatif kullanmak, şüpheli kişiler ile yakın temaslarda bulunmamak ve hijyenik tuvaletleri tercih etmek alınabilecek önlemler arasındadır.

Günümüzde doğum sırasında en popüler ağrı önleyici metot, epidural anestezi (ağrısız doğum) dur. Aslında epidural anestezi anne adaylarımızda neredeyse doğumun şekli kadar merak konusu bir hal almıştır. ABD istatistiklerine göre doğumların %50 si epidural anestezi ile gerçekleşmekte, ülkemizde bu oran kesin kayıtlar olmamakla beraber, %20 lerde seyretmektedir. Anne adayları kendilerini doğuma hazırlama aşamasında tüm doğum ağrı önleyici yöntemleri hakkında bilinçlendirilmeli ve kendilerine bu şekilde seçim olanağı sağlanarak, doğum sürecine katkıları sağlanmalıdır. Bu bilinçlendirme, epidural anestezi yöntemleri, nasıl uygulandığı, fayda ve olası zararlarını içermelidir.

Epidural anestezi (Ağrısız doğum) nedir?
Epidural anestezi, vücudun istenen bölgesinde ağrı duyusunu durdurmaya yönelik bölgesel uygulanan bir anestezi şeklidir. Epidural anestezinin amacı, tüm duyuların kaybı olan genel anesteziden farklı olarak, sadece ağrı duyusunun durdurulmasıdır. Dokunma, sıcaklık gibi duyular etkilenmemektedir. Epidural anestezi, alt omurga seviyesinden çıkan sinir liflerini bloke ederek, vücudun alt yarısında duyu azalmasına sebep olmaktadır. Kullanılan ilaçlar, alt omurga seviyesine uygulanan lokal anestezik ilaçlar ve bazen de narkotik dediğimiz güçlü ağrı kesicilerin takviyesidir.

Epidural anestezi nasıl uygulanır?
Doğum sancılarınız başladığında ve epidural anestezi uygulaması öncesi damar yolunuz açılarak, serum tedavisi başlanır. Doğum eylemi süresince ortalama 2-3 lt sıvı verilecektir. Epidural anestezi bu konuda deneyimi olan bir anestezi uzmanı tarafından uygulanır. Oturur ya da yan yatar pozisyonda sırtınızı kamburlaştırmanız ve hareketsiz kalmanız istenir. Bu pozisyon epidural anestezinin etkili olması bakımından çok önemlidir. Bel bölgenize antiseptik bir solusyon uygulanması sonrası, küçük bir iğne ile uygulama yapılacak bölge lokal anestezik verilerek, uyuşturulur. Daha sonra, bel bölgenizde uyuşturulan yerden, omuriliği saran zarların arasındaki bölgeye bir iğne ile girilerek, plastik bir katater yerleştirilir. İğne geri çıkarılarak, plastik katater içeride bırakılır ve bu gerekli ilaçların uygulaması ve dozların tekrarlanmasına olanak verir. Ve bir flaster yardımıyla, kaymaması için sabitlenir.

Epidural anestezinin faydaları nelerdir?
Doğum eyleminiz uzun da sürse size konforlu bir bekleme süreci sağlar.
Doğum sürecinde ağrı hissedilmemesi, anne adaylarının daha hoş bir deneyim yaşamış olmasına olanak sağlar.
Doğum sürecinde her şeyin farkında olarak, sizin de doğuma aktif katılımınızı sağlar.
Doğumunuz sezaryenle gerçekleşirse, epidural anestezi uyanık olmanızı sağlayacak ve doğum sonrası da ağrı duymanızı engelleyecektir.
Epidural anestezi, doğum sürecinde dinlenmenizi, rahatlayıp gevşemenizi, bebeğinize odaklanmanızı ve doğumun ıkınma evresine aktif katılımınızı sağlayacaktır.
Epidural anestezi, hızlı bir şekilde yaygınlaşmakta ve başarısı, uygulanması sırasındaki özene dayanmaktadır.

Epidural anestezinin olumsuz yanları nelerdir?
Epidural anestezi,kan basıncınızın ani olarak düşmesine sebep olabilir. Bu sebeple kan basıncınız sık olarak takip edilecektir. Bu yaşanırsa, serum, ilaç veya oksijen desteği gerekebilir.
Omurilik sıvısının sızmasına bağlı olarak, baş ağrısı yaşayabilirsiniz. Bu durum, spinal anestezi yöntemiyle daha sık yaşanmakla beraber, epidural anestezi ile olasılık %1 in de altındadır. Eğer şiddetli olur ve gerilemezse, kan yaması denen özel bir yöntem uygulanabilir.
Epidural anestezi uygulanması sonrası, yan yatmanız ve sağ-sol pozisyonunuzu değiştirmeniz istenecektir. Bu sırada bebeğin kalp atışlarının takibi için sürekli monitorize edileceksiniz.
Şu yan etkileri hissedebilirsiniz; titreme, kulak çınlaması, sırt ağrısı, bulantı ve idrar yapmada zorluk.
Epidural anestezi uygulanması sonrası, ıkınmada zorluk hissedebilirsiniz. Doktorunuz rahim kasılmalarının olduğu yani ıkınmanız gereken zamanı size söyleyerek, yardımcı olacaktır.
Doğum sonrası birkaç saat vücudunuzun alt yarısında güçsüzlük hissedebilir ve yardımla yürüyebilirsiniz.

Epidural anestezi hakkında sıkça sorulanlar:

Epidural anestezi uygulanırken canım acır mı?
Lokal anestezi için yapılan ilk iğne sırasında sinek ısırması gibi bir his yaşayabilir ve katater yerleştirilirken de bası hissi duyabilirsiniz.

Epidural anestezi ne zaman uygulanır?
Epidural anestezi aktif doğum eylemi başladığında yani rahim ağzı açıklığınız, 3-4 cm olduğunda uygulanır.

Epidural anestezi doğumumu nasıl etkier?
Doğumun ıkınma evresini uzatabilmekle beraber, rahim ağzı açılma evresini hızlandırmaktadır.

Epidural anestezi uygulandıktan sonra ne hissedeceğim?
Katater yerleştirilip ilk ilaç dozunun verilmesinden birkaç dakika sonra, rahme giden sinirlerde uyuşma başlayacaktır. Tam uyuşma hissini ortalama 10-20 dk. içinde hissedeceksiniz. 1-2 saatte bir dozu tekrarlamak gerekecektir. Doğumunuz uzayacaksa, idrar sondasıyla mesanenizin boşaltılması gerekebilir. Bebeğiniz doğduktan sonra katater çekilecek ve birkaç saat sonra tüm uyuşukluk hissiniz yok olacaktır. Bazen doğum kanalında yanma hissi eşlik edebilmektedir.

Bebeğimi itebilecek miyim?
Epidural anestezi sebebiyle, rahim kasılmalarınızı hissetmeyebilirsiniz. Size kasılmalarınız söylenerek ıkınmanız istenecektir. Bazen karın bölgesinden rahim üzerine bası uygulama yardımı gerekebilir.

Epidural anestezi her zaman işe yarar mı?
Her yöntemde olduğu gibi omur aralıklarınızın uygun olmaması gibi bir sebeple, kataterin yerleştirilememesi veya vücudun bir yarısında diğer yarısına göre daha fazla uyuşukluk hissi olabilir.

Epidural anestezinin uygulanmaması gereken durumlar var mıdır?
Şu durumlarda epidural anestezi uygulanamaz;

Kan seyreltici aspirin gibi ilaç kullanımı varsa
Kan pulcuklarınız düşükse, (kan sayımı ile anlaşılır)
Aşırı bir kanama veya şok tablosu varsa
Bel bölgesinde veya yaygın kan enfeksiyonu durumunda
Rahim ağzı açıklığı 4 cm olmadıysa
Anestezi uzmanı tarafından uygun omur boşluğunuz bulunamıyorsa
Doğum çok hızlı ilerliyor ve katater uygulamaya zaman yoksa