Barış Klinik

VULVA KANSERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Vulva Kanserinde Şikayet

Dış genital bölgede kaşıntı en bariz şikayettir. Kaşıntı şikayeti uzun yıllardır mevcut olabilir. Bu zeminde gelişen ağrılı veya ağrısız bir şişlik hasta tarafından genellikle fark edilebilir. Vulva bölgesinde yerleşimli deriden kabarık, kahverengi, kırmızı ,beyaz renkli lezyonlar görülebilir. Tümör büyüdükçe üzerinin enfekte olmasına bağlı kötü kokulu akıntı ve zaman zaman kanama görülebilir. Bazı ilerlemiş olgularda kasık bölgesinde de  lenf bezlerinde tümörün yayılımına  bağlı şişlik  ele gelebilir

Vulva Kanserinde Bulgular ve Tanı

Dış genital bölgede (vulva) oluşan tümoral bir yapı, hasta tarafından hem elle hissedilebilmesi ve de hasta tarafından görülebilmesi nedeni ile küçük boyutlarda iken saptanabilir. Tümör çoğu kez dış dudaklarda (labium major), daha sonra sırası ile iç dudaklarda (labium minör) ,klitoris ve perinede görülür. Aşikar bir tümöral yapı saptandığında bu bölgenin çıkartılması gereklidir. Ancak bazı olgular, bariz bir tümöral yapı görülmemesine rağmen kaşıntı şikayeti ile başvurduklarında, vulva bölgesine asetik asit sürüldüğünde beyazlaşan epitel alanları gözlenebilir. Vulvaya toludin mavisi boyası  sürülüp , 2-3 dakika sonra asetik asit ile silindiğinde, mavi olarak boyanan bölgeler deride (epitel) hasarının olduğu alanlar olarak belirlenebilir. İşte bu alanlardan biyopsi ile  de erken dönemde histopatolojik tanı koyulabilir. Vulva derisinin (epitelinin) özelliğinden dolayı kolposkopik (vulvoskopi) inceleme ile, servikste olduğu gibi damarlanma patolojileri tesbit edilemez. Dolayısı ile kolposkopik incelemenin tanıda ki yeri sınırlıdır.

Prekanseröz Vulva Patolojileri (VIN)

Dış genital bölge (vulva) derisi içerisinde ortaya çıkan hücre bozukluğu Vulvar intraepitelyal neoplazi (VIN)  olarak isimlendirilir. VIN olgularında %30 civarında  HPV DNA sı pozitif olarak saptanır. Atipik hücrelerin deri (epitel) dokusu içindeki  kalınlığına göre VIN I-II-III olarak sınıflandırılır. Hücre bozukluğu epitel  içinde sınırlı kaldıkları için , metastaz yapma olasılığı yoktur ve lezyonun bulunduğu bölgenin cerrahi olarak çıkartılması hem tedavi hem de teşhis amacı ile kullanılır. Dış genital bölgede yerleşimli geniş ve çok odaklı olgularda, skinning vulvektomi yapılmalıdır. HPV kaynaklı VIN olgularında  %5 imiquimod krem ( Aldara ) uygulaması , tedavi amacı ile kullanılabilirse de , tam yanıt oranı düşük olup, lokal iritasyon oranı yüksektir.

Patoloji , Davranış ve Yayılım

Vulva bölgesinde ortaya çıkan kötü huylu (maliğn)  tümörlerin %90 kadarı skuamöz hücreli karsinomdur. Melanom, adenokarsinom, bazal hücreli karsinom, sarkom,  Paget hastalığı diğer histopatolojik  tanılardır. Vulva kanseri çoğu kez bölgesel olarak ve  lenf yolu ile , nadiren de  kan yolu ile yayılabilir. Tümör orta hatta yerleşimli (klitoris)  ise  her iki kasık lenf bezlerine yayılabilirken, sağ veya sol yerleşimli tümörlerde genellikle, tümörün bulunduğu tarafta ki lenf bezlerine yayılır. Kasık lenf bezlerine yayılmadan, direk olarak pelvik lenf bezler yayılım olmaz.

Vulva Kanserinin Evrelemesi

Vulva kanseri cerrahi olarak evrelenir. FIGO (1994) ve TNM evrelemesi

1-Tümör vulva veya perinede sınırlı, tümör  çapı 2 cm den küçük , stromal invazyon 1mm den den daha az. (T1aN0M0)

2-Tümör vulva veya perinede sınırlı, tümör  çapı 2 cmden küçük , stromal invazyon 1 mm den daha fazla (T1bN0M0)

3- Tümör vulva veya perinede sınırlı, tümör  çapı 2 cm’den büyük. (T2N0M0)

4- Tümör herhangi bir büyüklükte, üretranın alt kısım ve/veya anüse yayılmış ve/veya tek taraflı kasık lenf bezi yayılımı (T1,2,3  N1M0)

5- Üretra(idrar dış deliği)  üst kısmına ve/veya idrar kesesi, rektum mukozasına ve/veya leğen  kemiğine kadar yayılım ve/veya iki taraflı kasık lenf bezlerine yayılım (T1,2,3,4  N2M0).

6- Uzak metastaz veya pelvik lenf bezlerine yayılım (T1,2, 3, 4 N1, 2   M1)

Vulva Kanserinin Görülme Sıklığı

Jinekolojik kökenli kanserlerin %3-5’ini oluşturur. Jinekolojik kanser sıralamasında rahimağzı , yumurtalık  ve rahim kanserinden sonra 4. sıklıkta görülen kanserdir. Vulva kanseri daha çok 60 yaşın üzerinde görülmesine rağmen , daha genç yaşlarda da görülebilmektedir

Vulva Kanserinde Risk Faktörler

-İleri yaş

-Düşük sosyo-ekonomik düzey

-Diabet , Hipertansiyon

-Obezite

– Nemli ortam

-Erken menopoz

-Sigara

Vulva Kanserinde Cerrahi Tedavi

Vulva kanserinin esas tedavisi cerrahidir. Tümörün çok odaklı olup olmadığı ve tümörün büyüklüğü cerrahinin tipini belirlemede önemlidir. Günümüzde, daha sınırlı cerrahi yaklaşım tercih edilmektedir. Eskiden vulva ve kasık bölgenin bir bütün olarak çıkartılması ameliyatları yaygın olarak uygulanırken, bu tip cerrahi tedavi sonrası yara iyileşmesinin geç ve güç olması nedeni ile günümüzde  terkedilmiştir. Tek bir odakta yerleşmiş, 2 cm den küçük (T1)  tümoral yapılarda, tümörün yerleştiği bölgeyede de bağlı olarak,  en az 1-2 cm cerrahi sınır temiz olacak  ekilde, çıkartılmalıdır (Radikal lokal eksizyon). Daha sonra her iki kasık  üzerine ayrı ayrı kesi yapılarak, yüzeyel ve derin kasık  lenf bezleri çıkartılmalıdır.  2 cm den küçük tümörlerde radikal lokal eksizyon  veya radikal vulvektomi yapılması arasında hastalık tekrarlaması (nüks) açısından fark yoktur. Dolayısı ile T1 tümörlerde sınırlı cerrahi yapmak daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. T1 tümörlerde eğer kanserli hücrelerin deri altı bölgesine yayılma derinliği (invazyon derinliği) 1 mm den daha az ise, kasık  lenf bezi tutulumu olmaz. Dolayısı ile bu olgularda kasık lenflerinin çıkartılmasına (lenfadenektomi) gerek yoktur. Ancak, 1-2 mm arasında stromal invazyon olan olgularda % 7, 3-5 mm kadar invazyon olan olgularda %26  kadar kasık  lenf bezi metastazı görülmektedir. İnvazyon 5 mm den daha fazla olan olgularda bu oran % 34’e yükselmektedir. Dolayısı ile stromal invazyon oranı 1 mm den daha fazla olan olgularda mutlaka kasık bölgesi  lenf bezleri çıkartılmalıdır. 2 cm den daha büyük (T2) veya vulvada çok odaklı  olarak yerleşmiş olgularda ise vulvektomi tercih edilmeli ve kasık lenfleri ve tüm vulva dokusu altta fasiaya kadar çıkartılmalıdır (Radikal vulvektomi ve inguinal lenfadenektomi). Bazı ilerlemiş olgularda tümöral yapı o kadar büyüktür ki, vulvadaki tümör çıkartıldıktan sonra cerrahi kesi hattı primer olarak kapatılamaz. Bu gibi durumlarda, deri grefti alınarak açık kalan bölgenin üzerine yerleştirilir. Bazen de doku kaydırma teknikleri kullanılarak vulva bölgesi kapatılır.

Vulva Kanserinde Radyoterapi

Hücresel tipi nedeniyle vulva kanseri radyoterapiye oldukça duyarlıdır. Radyoterapi vulva kanserli olgularda cerrahi öncesi lezyonu küçültmek , lokal nüksü önlemek , operasyon sonrası nüksleri önlemek amacıyla kullanılmaktadır. Birden fazla bölgede tümör şüphesi varsa gene cerrahi öncesi radyoterapi kullanılabilir. Radyoterapi yaygın pelvik ışınlama ya da bölgesel olarak lezyonlu bölgeyi tedavi eden radyoterapi çubukları kullanılabilir.

Vulva Kanserinde Kemoterapi

Vulva kanseri genel anlamda kemoterapiye dirençlidir. Bu sebeple erken evrede kemoterapi kullanılmaz. Daha çok ileri evrelerde kontrol edilemeyen olgularda radyoterapinin etkinliğini artırmak amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca ileri evre vulva kanseri yaşlı ve sistemik hastalıkların eşlik ettiği vakalarda görülmesi ve bu olgularında kemoterapinin getirdiği yan etkileri tolere edememesi bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vulva Kanserinin Seyri

Vulva kanserinde hastalığın prognozunu yani  seyrini etkileyen bir çok faktör vardır.Bunlar aşağıda özetlenmiştir.

Vulva Kanserinde Prognostik Faktörler:

-Tümör büyüklüğü

-Yayılım derinliği

-Lenf nodu derinliği

-Çevre organlara yayılım

-Uzak organlara metastaz

-Hücresel tip

-Evresi (En önemli faktör)

-Yerleşim yeri

-Hastanın yaşı

-Birçok bölgede birbirinden bağımsız lezyonun varlığı

Vulva Kanserine Ait Kısırlık Nedenleri

Vulvadaki bir bozukluk, genellikle kısırlık yakınmasından önce bir gelişim bozukluğu olarak yakınmalarla kendini gösterir. Diğer bir deyimle, böyle bir hastanın kısırlıktan önceki ilk yakınması adet görememe ya da cinsel birleşme yapamama gibi farklı belirtilerdir. Vulvanın böyle bozukluklarına örnek olarak himenin (kızlık zarı) kapalı oluşunu gösterebiliriz. Himeni kapalı olan bir genç kız ilk olarak adet görememekten yakınmaktadır.  Eğer bu genç kız evli ise cinsel birleşme yapamamaktan dolayı hekime başvurabilir; gayet doğal olarak kısırlık sorunu ikinci plandadır.

Vulvovaginal Bezler – Bartholin Bezleri

Bartholin bezleri (vulvovaginal bezler), vagina deliğinin iki yanına yerleşmiş olan iki bezdir. Buraya gonore mikrobu ve diğer mikroplar kolayca bulaşabilir. Bartholin bezleri mukus salgılarım birer kanalla vestibüle boşaltırlar. Mukus özellikle cinsel birleşme sırasında psikolojik ve fiziksel uyarılarla salgılanır ve vagina girişini nemlendirir, kayganlaştırır.

Pruritus Vulva (Vulva Kaşıntısı)

Herhangi bir nedenle vulvada kaşıntı olabilir. Vulvada kaşıntıya yol açan ve bazen kadını çok rahatsız eden nedenler aşağıda sıralanmıştır:

1) İdrar yollarına ilişkin sorunlar: İdrarda şeker çıkması (şeker hastalığında), idrarda iltihap bulunması ve idrar kaçırma gibi nedenler vulvayı tahriş ederek kaşıntıya yol açarlar.

2) Vaginal akıntılar: Herhangi bir nedenle olan vaginal akıntılar uzun süre devam ederse tahrişe ve sonunda kaşıntıya neden olurlar.

3)Anüs (makat) ile ilgili sorunlar: Hemoroid ve bağırsak parazitleri de vulvada kaşıntıya neden olan etkenlerdendir. Özellikle küçük kız çocuklarında bağırsak parazitleri sıklıkla vulvada kaşıntı oluştururlar.

4) Deri hastalıkları: Lökoplaki, kondilomata akü-minatum, liken sklerosus gibi hastalıkların yanında bit ve uyuz da kaşıntı nedenlerindendir. Bunlardan başka şıklıkla görülen bir kaşıntı nedeni de allerjik reaksiyonlardır. Pubis bölgesine uygulanan hijyenik maddeler [intim sprey) de bazen tahrişe yol açarak kaşıntıya yol açarlar.

5) Psikosomatik etken: Birçok kadında da kaşıntı nedeni belirli bir organik hastalık olmayıp, tümüyle psikolojik kökenlidir.

ERKEK KISIRLIĞI (İNFETİLİTE)
Öncelikle normal spermiogram analizi nedir? bundan bahsedelim. Erkekte en az 4 hafta ara ile 2 kez yapılan semen analizinde hacim 1,5-5 ml olmalı. Sperm konsantrasyonu 20 milyon/ml üzerinde, hareket yüzdesi % 50’nin üzerinde ve morfolojisi (yapısı) % 14’ün üzerinde normal olmalıdır. Azospermi; semen analizinde hiç spermin bulunmayışına denir. Bu tip erkeklerde PESA, MESA, TESE denilen mikromaniplatör yöntemlerle testislerden sperm alınıp mikroenjeksiyon (İCSİ) uygulamasıyla bebek sahibi olabilmek mümkündür.

Kısaca erkek infertilitesi nedenleri:
1- Üreme merkezi ile ilgili sorunlar (hormon, kromozom)
2- Testiküler nedenler (orşit enfeksiyonu, varikosel, inmemiş testis)
3- Testis sonrası kanallardaki tıkanıklıklar (infeksiyon, immünoloji)

KADIN INFERTILITESİ (KISIRLIĞI)
Kadınlardaki infertilitenin en büyük iki nedeni yumurtlama ve tubo-peritoneal problemlerdir. Uterus (rahim) ve serviks (rahim ağzı) problemleri daha az gözükür. % 10’ luk bir kısımda nedeni açıklanamayan kısırlık problemleridir.

KADINLARDA YUMURTLAMA (OVULASYON) PROBLEMLERİ:
Dünya sağlık örgütü (WHO ) yaptığı sınıflamaya göre 4 gruba ayrılır.

Grup 1: Üreme merkezi (hipotalamus-hipofiz ) yetersizlikleri:
Bu grupta FSH ve E2 düşüktür. Bu gruptaki hastalar ilaçsız adet göremezler. (primer amenore) Tedavide; Yetersiz olan FSH ve LH dışardan verilerek, yumurtalıklar çok başarılı bir şekilde çalıştırılır.

Grup2: Üreme merkezi ile overler (yumurtalıklar) arasındaki bozukluklar:
Bu grupta FSH ve E2 normaldir. Bu gruba örnek polikistik over sendromudur.

Grup3: Overian yetmezlik:
Bu grupta FSH yüksek E2 düşüktür. Bu gruba örnek bazı kromozal hastalıklar ve yumurtalıkların doğuştan olmayışı. Bu grubun tedaviside yumurta bağışı gerektiği için ve ülkemizde yumurta bağışı yasak olduğundan, yurt dışında yardımcı olunmaktadır.

Grup 4: Hiperprolaktinemi:
Prolaktin (süt hormonu) yapımının normalden fazla olması durumudur. Bunların tedavisinde bromokriptin ve cabargolin gibi dopamin agonisti ilaçlar yardımcı olmaktadır. Cabargolinin dopamin 2’ye yanaşması daha fazla olduğu için yan etkisi daha azdır.

POLİ KİSTİK OVER SENDRUMU (PCOS)
Çok sık karşılaştığımız ve kısırlık sorununun dışında kadın hayatının her döneminde takip edilmesi gereken, rahatsızlıklar doğuran, PCOS (POLİ KİSTİK OVER SENDROMU) dan bahsetmek istiyorum. İnfertil çiftlerde % 20 ila % 25 oranında görülmekle beraber; kısırlığın yanı sıra adet düzensizliği, androjenik tüylenmede artış (yüz, çene, göğüs ve karında aşırı kıllanma) saç dökülmesi, akne ile çocuk isteği olmayan bayanların bu şikâyetlerle çok sıklıkla jinekologlara başvurdukları bir rahatsızlıktır. İşin bir diğer yanı da; PCOS (poli kistik over sendrumulu) hastaların ileriki yıllarda, tip 2 diabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, endometrim ve meme kanseri olma risklerinin artmasıdır. Bu nedenle PCOS önemli bir genel sağlık sorunudur.

PCOS  NEDİR?
Follıkul  büyüme  esnasında, ortamdaki  artmış androjenizme bağlı follıkul  gelişiminin durması  ve  atrezi (gerileme ve  yok  oluş) olması  ve  KRONİK ANOVULASYON (süreğen  bir  şekilde  yumurtlamanın  olmayışı) ve buna bağlı yumurtalıklarda 5-12 mm çaplı inci kolyesi gibi dizilmiş onlarca kistçiklerle giden bir rahatsızlıktır. Yumurtlamanın olamayışına bağlı adet gecikmeleri vardır. Yumurtalıklarda teka hücrelerinin aktif olmasına bağlı androjen fazlalığı yumurtlamayı engellediği gibi hirsutizme (aşırı tüylenme) yol açar. Pcos’un nedeni, esasen bu bayanların çoğunda, 13-14 yaş dönemlerinde pubertal adrenaj denilen, hızlı büyüme döneminde, azalmış insülin hassasiyetinin, ileri yaşlarda da devam etmesidir. İnsulin rezistansına bağlı, hiper insulizim, hiper androjenizme yol açmaktadır. Bu bayanların, ileriki yaş dönümlerinde, metabolik hastalık veya sendrom x denilen rahatsızlıklar sık görülür. İnsülin rezistansına bağlı artmış hiper insulinemi SHBG’leri azaltır. Dolaşımdaki testosteron iki kat artar. IGF-1 artar bu da teka hücrelerindeki androjenlerin yapımını artırır.

PCOS TEDAVİSİ NASIL OLMALIDIR?
PCOS de insülin rezistansı olduğu için; özellikle obes hastalarda metformin gibi, insülin hassaslaştırıcı ilaçlar tedavide yararlı olmaktadır. Çocuk isteği olmayan kadınlarda; aşırı kıllanmayı önlemek için; anti androjenik etkili doğum kontrol hapları verilebilir. Bunların içindeki progesteron sürekli salınan LH’ı düşürerek androjen üretimini azaltır. Ayrıca SHBG lerin sentezini artırarak testosteronun serbest dolaşımındaki miktarını azaltır.

PCOS (poli kistik over sendrumu) WHO Grup 2 yumurtlama bozukluğu olan bir hastalıktır. Çocuk isteği olan hastalara uygulanacak ilk seçenek, klomifen sitrat denilen, yapısal olarak, östrojene benzerliği olan bir ilaçtır. Hipofizde FSH’ı uyararak yumurtlamayı sağlayabilir. 6 Aydan fazla kullanmamak gerekir. Cevap alınamazsa, FSH gibi ilaçları, dışarıdan uzman doktor kontrolünde kullanmak gerekir. Vücut kitle endeksi 30’dan fazla olan hastalarda, % 5’ lik bir kilo kaybı bile yumurtlamayı geri getirebilir.

POLİ KİSTİK OVER (PCO) NEDİR?
Tesadüfen, ultrasonla bakılan kontrollerde; yumurtalıklarda tesbih dizisi veya inci kolyesi gibi çapları 10-12mm çivarında olan kistcikleri olan ancak; adet geçikmeleri ve yumurtlama tembelliği ve aynı zamanda erkeksi tüylenmesi (hiper andronejenizm) yani yüz, çene, bıyık, göğüs ucu ve karında tüylenmesi olmayan rahatsızlığa Poli Kistik Over ismi verilir. Tüylenme ve yumurtlama tembelliği yoksa tedavi gerektirmez. Sadece; kistlerin büyüyüp büyümediğini anlamak için, yıllık kontroller gerekir. Şayet erkeksi tüylenme (yüz, çene, bıyık, göğüs ucu, karın bölgesi) ve yumurtlama tembelliği olup da çocuk isteği olanlara (ki o zaman tanı; PCO değil PCOS ismini alır) tedavi gerekir.

KADIN INFERTILITESINDE BÜYÜK BİR GRUP OLAN TUBAL FAKTÖRLER:
Tüm infertil çiftlerin yaklaşık % 35’ lik bir bölümünü oluşturur.

Nedenler:
1- Geçirilmiş cerrahi operasyonlar
2- Geçirilmiş pelvik enfeksiyonlar
3- Endometriozis denilen endometrium hücrelerinin uterus dışına geçerek
pelviste, karın zarında, yumurtalıklarda, ektopik olarak bir takım inflamatuar
oluşumların olması.
4- Ülkemizde yaygın olan tüberküloz hastalığı

Teşhis: 1-HSG (histero salpingo grafi)=ilaçlı kanal rahim filmi: %90 lokal anestezi ile yapılır. Çok fazla gergin olan hastalara genel anestezi ile yapılabilir. İşlem şöyledir; suda eriyen opak madde kadın doğum uzmanı tarafından özel bir kanülle (rubin kanülü) rahim içine hafif bir basınçla enjekte edilir. Burada çok dikkat edilmesi gereken konu çok basınç uygulamak çok tehlikelidir. İlaç ya kapalı olan tüpleri patlatır veya rahim adale dokusu içine kaçar ve bu işlem canlı olarak skopi altında izleyerek basınç uygulaması ayarlanır. Böylece hem gereksiz fazla basınç uygulanmamış olur hemde karın içine fazla ilaç verilmemiş olur. 2-LAPAROSKOPİ:Laparoskopi HSG de tam tanısı konamayan veya tüplerde tıkanıklığı gözüken hastalarda hem tanısal amaçlı hemde özellikle son yıllarda daha çok tedavi amaçlı olarak kullanılan bir cerrahi operasyondur. Genel anestezi altında göbeğin 2cm altından önce veres iğnesi ile karın içine girilerek 3lt karbondioksit gazı verilerek karın şişirilir.Barsaklar ve diğer organlarla karın duvarı arasında bir boşluk kazanılır daha sonra 10 numara trokarla iğne yeri genişletilerek bu boşluğa girilir. Trokarın içinden kamerayı gösterecek ışık cihazı girilir daha sonrada 5mm lik trokarlarla da her 2 kasıktan karın boşluğuna girilerek cerrahi girişim yapılarak tüplerin, yumurtalıkların ve rahmin durumları değerlendirilir. Yapışıklıklar kesici koterle açılır. Tüpün uç kısmındaki darlıklar ve tıkanıklıklar açılabilir. Laparoskopi tüplerin dışında tedavi amaçlı kistektomi, miyomektomi ve dış gebelik gibi kısırlığa ait diğer operasyonlarda da kullanılabilir.

Tedavide; tıkanıklık tüpün ucunda ise  (distalinde) ve fazla yapışıklığı yoksa, mukoza tahrip olmamışsa, laparoskopik cerrahi ile düzeltilebilir.Onun dışındaki bölgelerdeki  sorunlar; mikroenjeksiyon uygulamasının, dünyada ve ülkemizde yaygınlaşması sayesinde cerrahi ikinci  planda kalmıştır. Mikroenjeksiyon; erkeklerdeki azosperminin, kadınlardaki tubal problemlerin tedavisinde bir kurtarıcı olmuştur.

Kadın infertilitesinde UTERUSA  (rahime) ait faktörler: Doğumsal anomaliler (septum) myomlar, sonradan gelişen yapışıklıklar; Histereskopi denilen cerrahi bir teknikle rahatlıkla düzeltilip, tüp bebek programlarına alınabilmektedir.

Kısaca kadın ve erkek infertilitesinden bahsettik. 1. ve 2. basamak tedavilerinden kısaca açıklamalarda bulunduk. Bu tedavi yöntemleriyle başarılamayan durumlarda yardımcı üreme teknikleri dediğimiz yöntemlere başvurmaktayız.

YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ

1-Aşılama(intrauterin inseminasyon)
2-Tüp Bebek (klasik tüp bebek yöntemi bugün artık terk edildi. İCSİ (mikroenjeksiyon) yöntemi dünyanın heryerinde kullanılmaktadır.

1-AŞILAMA: (intrauterin inseminasyon) yöntemi. Bu tedavide erkekte semen analizinde 10 milyon/ml civarında sperm ve % 14 civarında morfolojinin normal olması gerekir.

Aşılama (IUI) Kimlere Yapılır?

Kadında;
1- Hafif endometriozis
2- Açıklanamayan infertilite
3- Klomifen sitrat tedavisine cevap vermeyen ve dışardan kontrollü bir şekilde verilen FSH ile yapılan ovülasyon indiksiyonlarında aşılama ile iyi cevaplar alınmaktadır.

Aşılama Nasıl Yapılır? (İntra uterin inseminasyon)

Yukarıda açıklanan kontrollü over hipersitimlasyonu ile 4 ila 5 adet kadında yumurta büyüttükten sonra HCG 10000ünite intramusküler yapıldıktan 36 saat sonra aşılama yapılır. Erkekten meni (semen) alındıktan sonra önce 15 dakika dinlendirilir sonra semen 20 dakika konsantrasyon (gradient system) santrfüj 2000devir/dakika çevrildikten sonra yukarıda toplanan prostat sıvısı ve ölü spermler alınır. Daha sonra HEPES solüsyonu ile 10 dakika tekrar 2000devir/dakika santrfüj edilir. Dipte çökelen birinci kalite ve hareketli canlı spermler daha sonra jinekolojik masaya alınan kadına özel plastik ve steril inseminasyon kanülü ile uterus içerisine ultrason yardımı ile enjekte edilir. Hasta 15 dakika masada dinlendirilerek kaldırılır.

Bütün bunlara cevap alınamayınca TÜP BEBEK yöntemine başvurmaktayız. Tüp bebek uygulaması ilk defa 1978 yılında İngiltere’de başarıldı ve LUİSE BROWN’nın doğumu gerçekleştirildi. 1992 yılında Belçika’da mikroenjeksiyonun (İCSİ) bulunmasıyla azospermi gibi kısırlık vakalarının tedavisi mümkün oldu.

2-TÜP BEBEK
Yukarıda da açıkladığım gibi klasik tüp bebek (spermle kadın yumurtası ovumun yan yana bırakılması olarak açıklanan klasik tüp bebek başarı şansı düşük olduğu için 1992 yılında Belçika’da İCSİ (mikroenjeksiyon) yöntemi bulunduktan sonra ilerleyen yıllarda ve günümüzde tamamen bu yöntem tüp bebek merkezlerinde uygulanmaktadır.

Mikroenjeksiyon (İCSİ) endikasyonları:
1- İleri derecede oligoastenoteratospermi (5milyon/ml den az morfoloji % 4 normalden az hareketliliği % den az olanlar)
2- Azospermi (semen sıvısında hiç spermin olmayışı) PESA, MESA veya TESE ile testislerden alınan spermler.
3- Kadınlarda tubal faktör.
4- Şiddetli endometriozis
5- Açıklanamayan infertilite
6- Tekrarlayan gebelik kayıpları (preinplanttasyon genetik tanı amacı ile)
7- Genetik hastalığı olanlar (PGD yapılmak amacı ile)
8- HIV+ erkeklerde kadına bulaştırmamak için
9- Kanser tedavisi görenlerde  oosit veya embriyo dondurularak ileriki yıllarda gebelik isteyenlere mikroenjeksiyon tavsiye edilir.

MİKROENJEKSİYON İŞLEMİNİN 5 AŞAMASI  NEDİR?

1- HAZIRLIK
Biyokimyasal,serolojik, hormonal kan testleri.Görüntüleme testleri ve İnvaziv testler olarak gruplanabilir. Bunlardan önemli olan testler mensturasyonun 3. gününde yapılan, over rezerv testleri olan; FSH, E2 ve AFS (antral follikül sayımı) testleridir. Her overde beşden az antral folikülün görülmesi veya FSH’ın 37 yaştan sonra 15 mİu üzerinde olması kötü over rezervidir. Bunun dışında tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında, histeroskopi, laporoskopi gibi invaziv testlerde yapılabilir.

2- KOH ( KONTROLLU OVARYAN HİPER SİTİMÜLASYON)
Burada; hastanın yaşı, daha önceki uygulamalardaki başarı durumu, over rezervi, vücut kitle indeksi durumlarına göre, ilaç dozları ayarlanır. Bunlar uzun protokoller, antagonist protokolleri, kısa ve soft protokoller şeklinde olabilir. Uzun protokolde, bir önceki siklusun 21. günü hipofiz baskılanmaya başlanır. Menstrasyonun 3,gününde ise KOH başlanır. Bütün protokollerde amaç çok sayıda follikül gelişimini sağlamaktır. Takip; genellikle USG,E2 ve bazen de progesteron kontrolleri ile yapılır. İndiksiyon programı yaklaşık 10-12 gün sürer. Folliküllerin her gün 1-2 mm büyümesi E2 ninde hergün % 50 artışı genellikle iyi bir multifolliküler gelişim için iyidir. Yaklaşık 10-12 gün sonra en az 3 adet 17 mm follikül usg de görülünce, oosit maturasyonu için ( metafaz  2) 10 000 ünite HCG yapılır.

3- OPU (OOSİT PİCK UP) YUMURTA TOPLAMA İŞLEMİ
HCG uygulamasından 34 ila 36 saat sonra yumurta toplama işlemi yapılır. İşlem ya propofol ile genel anesteziyle veya dormicum ile lokal anestezi ile yapılabilir.

4- İCSİ (MİKROENJEKSİYON)
Opu işlemi ile toplanan oositler 2 ila 4 saat dinlendirilir. Metafaz 2 ( olgun oositler); aynı gün sabah erkekten alınan spermlerle mikroenjeksiyon gerçekleştirilir. Mikromaniplatör ve mikroskop kontrolü altında, spermin oositin zarı delinerek hücre sıvısına verilmesi işlemidir. Takipte ilk 24 saatte zigotun iki hücreye bölünmesi; 48’inci saatte 4 hücre olması ve 72 saatte de 7-8 hücrenin olması düzgün ve simetri olması, fragmantasyonun çok az olması durumu, 1.kalite embriyo olarak değerlendirilir.

5- EMBRİYO TRANSFERİ
Genellikle OPU’ dan 3 gün sonra yapılır. İstenen 7-8 hücreli iyi kaliteli embriyo transferidir. Hiçbir zorlama olmadan yapılan transfer tip 1 ve tip 2 olarak adlandırılır. Başarı şansı çok yüksektir. Zor transferde ( tip 3 ve tip 4 ) başarı şansı daha düşüktür. Transferden 2 gün  önce endometriumu hazırlamak için progestoron başlanır. Gebelik oluşmuşsa 10. gebelik haftasına kadar devam edilir. Embriyo transferinden 15 gün sonra, kanda BHCG bakılır.+ ise; 3 günde bir tekrar edilir. 15 gün sonrada usg ile bakılabilinir.

Ülkemizde, başarılı merkez ve kliniklerde 35 yaşın altında % 40-50 oranında siklus başına gebelik elde edilmektedir. 41-42 yaştan sonra % 15’e, 45 yaştan sonra % 3’ e düşmektedir.

MİKROENJEKSİYON KOMPLİKASYONLARI NELERDİR?
1- Çoğul gebelikler: Hem aile için hem de ülkemiz için ciddi sorundur. Pramatür bakım servislerinin yetersiz olması sorunu iyice artırmaktadır. Bunun için 1-Dondurma programlarının daha da iyileştirilmesi, 2-Tek embriyo transferi, 3-Beşinci günde blastokist transferi bu soruna çözümler getirmeye başlamıştır.
2- Dış gebelik: İki kat artmıştır. Erken teşhisin yapılması, metotraksate isimli ilacın erken teşhiste yararı ve embriyo transferinde ise fundustan uzak transfer yapılması çözümler olabilir.
3- OHSS (Yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromu): Hafiften şiddetli vakalara kadar değişir. Çok yakın takip gerekir. Şiddetli OHSS  durumunda mutlaka hastaneye yatırmak gerekebilir. OHSS’ nin engellenmesinde; 1-HCG dozunun azaltılması, 2-İVM (yumurtaların GV seviyesinde erken toplanması), 3-Siklus iptali, 4-Coasting (1 ila 3 gün gonadotropin dozunun verilmeyişi) gibi önlemler sayılabilir.

TEKRARLAYAN TÜP BEBEK BAŞARISIZLIKLARINDA NELER YAPILABİLİR?
Hastanın bütün değerlendirmelerini baştan yeniden yapmak gerekir. 1-Uterus (rahim) içerisinde yapışıklık (sineşi), septum, supmiköz miyom, 4 cm üzerinde intramüral miyom, endimetrial polip mevcut ise histereskopi ve laparoskopi operasyonlarıyla düzeltilebilinir. 2-Ultrasonda gözüken tüplerdeki tıkanıklığa neden olan hidrosalpinxler hem toksik madde salgıladıkları için hemde mekanik etki ile embriyoların implantasyonlarını (rahim içinde tutunabilmelerini) engelledikleri için bu tüpler laparoskopi operasyonu ile ya çıkartılabilir veya bağlanabilir. 3-KOH (yumurta uyarıcı protokollarda değişiklikler yapılabilir. Long (uzun) agonist protokollar yerine kısa antagonist protokolleri denenebilir. 4-Kötü over rezervi olanlarda mikrodoz flare up protokolleri yerine latrezollu protokoller denenebilir. 5-Eğer kadının yaşı 40 ın üzerinde ise ve kötü over rezervi varsa oosit donasyonu (yumurta bağışı) denenebilir. 6-IVM Uygulanması: Yumurtaların erken dönemde yani folliküllerin yaklaşık 13-14mm büyüklüğünde olduğu dönemlerde (GV dönemlerinde) toplanması ve dışarıda olgunlaştırılması.

TEKRARLAYAN ERKEN GEBELİK KAYIPLARI (HABİTUAL ABORTUSLAR)
Son olarak birkaç cümle ile tekrarlayan erken gebelik kayıplarından bahsetmek isterim. Tekrarlayan erken gebelik kaybının tanımı: 3 veya daha fazla 20. haftadan önce gebeliğin istem dışı sonlanmasıdır. Burada en sık görülen nedenler ileri anne yaşı ve azospermisi olan erkeklerdir. Bu hastalarda tavsiye edilen; kromozom anomalileri yönünden tüp bebek programlarında ikinci ve üçüncü gün embriyolarda preimplantasyon genetik tanı yaptırıp sağlam embriyonların transfer edilmesidir. Bir diğer önemli tekrarlayan erken gebelik kaybında kalıtımsal olarak pıhtılaşma (trombofili) sorunlarıdır. Fibrinojen, faktör 5, serum homosistein mutasyon testleri, antitrombün III, protein C, protein S testleri yapılıp herhangi bir anomallik bulunduğunda ortalama 2000 ila 4000ünite/gün cilt altı (S.C) heparin verilmelidir.